Konu: İspanya gücüne, Türkiye şansına güveniyor Perş. Nis. 09, 2009 5:08 pm
Ticarileşen futbolda yaşanan en dikkat çekici değişikliklerden birisi, favori gösterilen takımların eskisi kadar kolay galibiyetler alamaması. Bu yeni tablonun oluşmasındaki en büyük neden ise kazanma ihtimali düşük takım futbolcularının, favorilerle oynadıkları 90 dakikaları vitrin olarak görüp, gelecekte daha fazla ekonomik kazanç için varını yoğunu ortaya koyması. Kaybetmeye yakın takım futbolcularındaki bu ekstra motivasyon, zaman zaman akıllara durgunluk verecek sonuçlara neden olabiliyor. Bu teorik yaklaşımı, son 6 aylık dönemde eleme gruplarındaki 0-0'lık Portekiz-Arnavutluk, Estonya-Türkiye, 3-3'lük Finlandiya-Almanya, 3-0'lık Avusturya-Fransa ve 2-1'lik Lüksemburg-İsviçre maçları en açık şekilde gözler önüne seriyor. Karşımızda bu örnekler varken Terim ve talebeleri, 5 gün arayla oynayacakları biri Madrid'de diğeri İstanbul'da 2 İspanya maçına umutla bakabilirler mi?
Zirvedeki İspanya Çok sık karşılaştığımız bir takım değil İspanya. Oynadığımız son resmi maçın yılı 1967. Bunca yıldır kozlarımızı paylaşmadığımız "boğa"larla öyle bir dönemde aynı gruba düştük ki, bunun adı şansızlık olsa gerek çünkü İspanyollar futbol tarihlerinin belki de en başarılı dönemlerini yaşıyorlar. Kazandıkları son Avrupa şampiyonluğu, FIFA klasmanında zirvede bulunmaları (*) bunun en güzel göstergesi. Uzun yıllar R.Madrid ve Barcelona sayesinde kulüpler düzeyinde Avrupa futboluna damgasını vuran İspanyollar, artık milli takımlar düzeyinde de söz sahibiler. Aslında "boğalar" son 20-30 yıllık dönemde dünya ve Avrupa şampiyonalarında her defasında favoriler arasında yer alırlar ancak mutlu sonu bir türlü göremezdiler. En büyük eksiklikleri, kritik maçlarda gidişatı değiştirecek isimlere sahip olmamalarıydı. Ne var ki bu olumsuzluğu, Aragones yönetiminde son Euro 2008'de yaşamadılar. Bu büyüleyici başarının altında, incelenmesi gereken çok önemli bir-iki ayrıntı yatıyor. Euro 2008 zaferiyle "Kaybeden (loser) İspanya" imajını silmeyi başaran "boğalar", bu başarıyı özellikle 2005'ten itibaren yurtdışına yaptığı futbolcu ihracatına borçlu. Boğaların, 2002 Dünya Kupası ve Euro2004 kadrosunda yurtdışında top koşturan futbolcu sayısı 1 (2002: Mendieta, 2004: Morientes) ile sınırlıyken, bu sayı 2006 Dünya Kupası ve Euro 2008'de 5 (Torres, X.Alonso, Fabregas, Arbeloa ve Reina) oldu. Bu gelişimi çok iyi analiz etmek gerekiyor. Yakın bir geçmişe kadar İspanyol futbolcular için en büyük hedef, ülkenin en prestijli kulüpleri R. Madrid ve Barcelona formalarını giymekti. Kariyerlerini ülke sınırları dışında sürdürmek isteyen ise hemen hemen yok gibiydi. Bu anlayış İspanyol teknik direktörlerin yurtdışına açılıp, daha sonra kendi vatandaşlarını tercih etmeye başlamasıyla birlikte değişmeye başladı. Bu sürecin mimarı elbette Rafael Benitez. Liverpool'un İspanyol patronu önce Xabi Alonso'yu sonra da Luis Garcia, Reina, Arbeloa ve Torres'i ada futboluyla tanıştırıp, uluslararası rekabetin içinde gelişmelerini sağladı.
Şanslı Türkiye İspanyollar belli bir sistem anlayışıyla bir ürün ortaya çıkartırken Türk futbolu şans faktörüyle başarıyı hedefliyor. Doğrusunu söylemek gerekirse; 2002'de dünya ve 2008'de Avrupa üçüncüsü olurken Türkiye, çok şanslıydı. Asya'daki randevuda şansımız eşleştiğimiz rakiplerken (Kosta Rika, Çin, Senegal, Japonya ve G.Kore), geçen yılki Euro 2008'de ise karşılaştığımız ülkelerin (İsviçre, Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan) skor üstünlüğünü ele geçirip, maçı kazandık havasına erken girmeleri, Nihat ve arkadaşlarını yarı finale kadar götürdü. Şanslı olduğu zaman millilerimiz rakip tanımazken, tersi durumlarda ise en kolay maçı bile kazanamıyorlar! Letonya, Malta, Moldova, Bosna-Hersek, Estonya ve Belçika maçları hafızalardaki tazeliğini koruyor. İşimizin şansa kalması, elbette Türk futbolunun durumuyla ilgili. Ne yazık ki biz, İspanyollar kadar yurtdışına futbolcu ihracatında başarılı olamıyoruz.(**) Bu olumsuzluğun en önemli nedeni, Türk futbolcusunun ülke sınırları içinde kalmayı tercih etmesi. Söz konusu tercihin altında da daha az çalışıp, daha çok para kazanma anlayışı yatıyor. Bu da ülke futbolunun sağlıklı bir şekilde gelişmesine izin vermiyor. Neyse ki futbolu Avrupa'da öğrenen Altıntop kardeşler, Mevlüt Erdinç, Nuri Şahin gibi isimler ile kariyerlerini yurtdışında sürdürme cesareti gösteren Nihat ve Tuncay var da Türk futbolunun yüzü, ara sıra da olsa gülebiliyor. Aslında Euro 2008 Türk futbolu için dışa açılma konusunda çok iyi bir fırsat olabilirdi. Ne var ki kazanılan Avrupa üçüncülüğünün Türk kulüplerine ya da futbolcularına geriye dönüşü olmadı. Acaba neden? Halbuki bizimle aynı konumdaki Rusya, 2 yıldızını (Archavine/Arsenal ve Pavluchenko/Tottenham) İngilizlere iyi sayılabilecek bedeller karşılığında satmasını bildi. Karşımızda böyle bir tablo varken Türkiye'nin, son Avrupa şampiyonu karşısında kazanması ya da berabere kalması ancak bu güçlü rakibin bizi küçümsemesi ve şans faktörünün de yanımızda olmasıyla mümkün olabilir gibi gözüküyor.
(*) İspanyol futboluyla ilgili bir başka olumlu gösterge, France Football'un bu yılki Altın Top ödülleri. 4 İspanyol futbolcudan Torres 3., Xavi 4., Casillas 5. ve Villa 7. olarak ilk 10'da kendilerine yer buldu. (**) Avrupa'ya giden Türk futbolcusu sayısı az olmakla beraber, gidenler de Nihat Kahveci, Tuncay Şanlı, Sinan, Çağdaş, Hasan Kabze, Fatih Tekke, İ.Kaş örneklerindeki gibi Avrupa futbolunun önde gelen kulüplerinde forma giymiyor.
FIFA DÜNYA SIRALAMASI Ülke Puan 1. İspanya 1,666 2. Almanya 1,366 3. Hollanda 1,317 4. İtalya 1,284 5. Brezilya 1,260 6. Arjantin 1,219 7. Hırvatistan 1,169 8. Rusya 1,128 9. İngiltere 1,083 10. Portekiz 1,025 11. Türkiye 1,009 12. Fransa 1,004 13. Çek Cum. 998 14. Ukrayna 927 15. Paraguay 908 16. Kamerun 900 17. ABD 896 18. İsrail 888 19. Yunanistan 863 20. Romanya 849